Savaş Ortasında Tasarımcı Olmak, Eşyaya Güzel Bakmak

”İnsanlıktan her çıkışında, insanlıkdışı cürümlere her tanıklık edişinde, insanoğlu, güzeli/güzelliği terennüm etmeyi beceremiyor. Güzeli,
kan revan içindeyken bir türlü düşünmenin önüne getiremiyor. Güzelce
bakamıyor.
Nasıl baksın?
İslâm dünyası, eğer artık eskisi gibi eşyaya güzelce bakamıyorsa,
bakmayı beceremiyorsa, sadece göbeğini kaşıdığından değil, her yanı
kan içinde kaldığından. Kadınlarının ve çocuklarının çığlıklarına kulaklarını tıkayamadığından.
Bu, Mehmed Akif’in Safahat’ında niçin şiir yok, demeye benziyor.
Kendine ağlayanın çığlığı şiire dönüşür; milletine/memleketine ağlayanın çığlığı ise destana. Zavallı Akif, önce vatan, dedi, bu yüzden
de memleketin hâline ağlamaktan kendi hâline ağlayacak fırsatı pek
bulamadı.

Ey talib, sen, önce kendi hâline ağla! Sorumlu sensin, kendinden ve
âlemden. Yahudi zulmüne inat, sen Gazze’den sonra da şiir yaz!
Eşyaya hep güzelce bak! Savaşırken bile. Ölürken dahî. Gerekiyorsa, güzelce savaş ve güzelce öl! Sakın tereddüt etme, çirkinliği çirkinlere bırak! Zalimlere. Çocuk katillerine. İnsanlığın katillerine. Güzelin ve
güzelliğin katillerine.
Ah de ey talib!
Güzelce.”

Dücane CÜNDİOĞLU – Mimarlık ve Felsefe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir